17 Kasım 2012 Cumartesi

Konya'da Gizli Kalmış Bir Mahzen


1942 yılında Demirci Hacı Osmanlar adında bir şahıs, o günkü At Pazarı Caddesi üzerindeki dükkanını inşa ettirmek maksadıyla 3 metre derinlikte temel açmakta iken, çalışan amelelerden biri savurduğu kazma darbesi ile birlikte oracıkta meydana çıkıveren bir boşluğa düşer. Etraftan yetişenler uzatılan bir urganla adamı dışarı çıkarıp içerisinin ne olduğunu sorarlar, adam da gördüklerini anlatır. Meraklılardan demirci ustası Mehmet Bayburt, manifatura tüccarı Niyazi Yeşil kaya içeri inerler ve burada 1.5 metre eninde, 2 metre boyunda her tarafı Horasan sıva ile sıvanmış kemerli bir yolun uzanıp gittiğini görürler. 15-20 metre gittikten sonra bakıyorlar ki içerisi çok soğuk ve ilerisinin havasız olma ihtimali karşısında mecburen geri dönerler. Açılan menfez kapatılarak inşaat yapılır. Konya kültürünün önemli şahsiyetlerinden Araştırmacı-yazar rahmetli Selçuk Es bu konu ile ilgilenir ve bazı notlar tutar. Bu gün Koyunoğlu Müzesi arşivinde bulunan bu notlarda bakın Selçuk Es'in olay hakkındaki tespitleri nasıldır ? "Birkaç ay evvel bu konu üzerinde Mehmet Bayburt ile tekrar konuştum, evvelce dediğini aynen tekrarladığı gibi buranın evvelce bir lağım yolu olması ihtimali var dedi. Nereden bildiğini sordum, zeminde bir hayli üzüm çekirdeği döküntüsü olduğunu ilave etti. Hacı şevket Yiyenlere sorduğumda lağım olduğunu pek zannetmediğini iç veya dış kalenin üçler kabristanına doğru açılan bir gizli yolu olası ihtimalini söyledi" diye Selçuk Es'in notları devam eder. Ayrıca bu konuda bir de anı anlatır ve şöyle devam eder "…Halen 84 yaşında bulunan ihtiyar bir teyze ile üç gün evvel bir mecliste otururken söz bu konuya gelince kadıncağız bize şunu söyledi: -Ben de bilmiyorum fakat ninelerimden duyardım. Konya'da giriş kapısı At Pazarı civarında başlayıp, Aslanlı Kışla civarında son bulan eskiden kalma gizli bir yol olduğunu söylerlerdi. Artık burasının neresi olduğunu bilemem dedi", Selçuk Es ayrıca burası ne olabileceği hakkında da bazı yorumlarda bulunur ve devam eder; "Bulunan bu koridorun iç veya dış kalenin kışla cihetine gizli bir yolun olması ihtimali göz önünde bulundurularak açtırılması ve burayı bir kanalizasyon olarak kullanmak ihtimali olacağı gibi; kanalizasyona elverişli değilse sivil savunma için sığınak olarak muhafazası gerekmektedir" der ve devam eder "1868 miladi tarihinde vuku bulan meşhur çarşı yangınından sonra zamanın belediye reisi ve ilk 1293 Meclisi Mebus anın Konya Mebusu Hacı Fasıh ( Mümtazkoru'nun dedesi) efendi tarafından kale duvarı bakiyesi taşları ile çarşı ve hükümet meydanından başlamak üzere; Aziziye Camisinin önünü takiben Türbe Meydanına getirilmiş olan kanalizasyon, buradan bugünkü Kızılay binasının önünden geçerek halen mevcut bulunan hacı Fasıh evinin altından-halen Saadet Ekmek Fabrikası karşısındaki büyük ev- celal sokağı başına çıkar buraya kadar olan kanal 1 metre genişlikte ve kemer ortasından tabana kadar olan yükseklik 1.5 metre kadar olup, bu yükseklikte maalesef kum, çamur ve sair ile iyice dolduğundan ancak 30-40 cm bir irtifa kalmıştır. Celal sokağından kışla caddesi ağzına kadar olan kısım oldukça bir araba geceçek kadar geniş olup, buralarda tıkanıklığa hiç tesadüf edilmemektedir"

Konya nın Gerçek Fıkraları

Zaman, zaman Konya'yı ve Konyalıyı derinde etkilemiş olaylar olmuştur. Bunlardan birisi de halkı derinden yaralayan 1868 Konya Çarşı yangınıdır. Anlatacağımız fıkra bu yangından sonra yaraların sarılması sırasında geçen gerçek bir olaydan Konya evden eve nakliyat fıkralaştırılmıştır. Buna göre; Yağcı Mehmet Efendi Hoca'nın 1284 yangınında dükkânı yanar. Yanan dükkân yerlerinin ölçülüp biçilmesi ve sınırlarının tespiti için Vali Esat Paşa, Nafıa mühendisini vazifelendirir. Mühendis dükkân yerlerini ölçerken, zengine fakire göre bir ölçü tutturur. Sıra Yağcı Mehmet Efendi Hoca'nın yerine gelir. Mühendis ölçüyü yine kıt tutar. Mühendisin adil olmayan ölçüsüne karşı Yağcı Mehmet Efendi Hoca: -Bana bak, mühendis efendi! Zenginlerin dükkân yerleri ölçülürken Nafıanın arşını uzuyor da, fakirlerinkinde kısalıyor mu? Bu fıkramız ise Osmanlının son zamanlarında Belediye reisliği yapan Hacı Ali Efendiye aittir. O sıralarda Batı'dan alınan belediyecilik anlayışı ve kurumu henüz bebeklik aşamasında emeklerken, eski gelenek ve göreneklerde devam etmekteydi. Fıkramızda İslam anlayışında önemli bir yer tutan "iyiliği emretme, kötülüğü men" kavramının toplumda hala önemli bir yer tuttuğunu göstermesi açısından çok önemlidir. Çünkü İslam belediyecilik anlayışında yalnızca imar hareketleri önemli değildir. Evden eve nakliyat Bunun yanında toplum içinde "küfür etme" gibi fiiller genel edep ve adaba aykırı sayılmakta ve men edilmesi belediyenin görevleri arasında sayılmaktaydı. Zamanın belediye başkanının ve belediyecilik anlayışının "toplum içinde küfür etme" olayına nasıl baktığı hakkında çok bilinen bir fıkra ise şöyledir; Konya'nın ünlü ekmekçi Kaplan dedesi küfürsüz yapamazdı. Bir gün fırını kontrole gelen Belediye kolcularına da ana avrat girişiverdi. Zavallı belediye memurları soluğu Belediye Başkanı Hacı Ali Efendi'de aldılar. Kaplan Dedenin küfredip hakarette bulunduğunu söylediler. Belediye başkanı Kaplan Dedeyi yanına getirtip memurlara küfredip etmediğini sordu. Kaplan Dede: -Hayır, dedi. Hacı Ali Efendi öyleyse sizi yüzleştireceğim, diyerek zabıta memurlarını içeri aldı. O zaman Kaplan Dede kendini kaybetti, zabıta memurlarına dönüp bağırdı: -Ulan analarını avratlarını…Ben size ne vakit küfrettim ? koyun köpekleri… Dördüncü fıkramız ise Rahmetli Muhlis Koner'in II. belediye reisliği döneminde geçer ve şöyledir; Tayip Ağa bir iş için ricada bulunur. Aradan zaman geçer Muhlis Koner, çarşıyı teftiş ederken Tayip Ağa ile karşılaşır. Tayip Ağa sorar: -Ne oldu. Reis bey bizim iş? -Vallahi Tayip Ağa kanuni bir yol arıyoruz. O işi unutmadım. Halledeceğim...Fakat biliyorsun kanun var, nizam var...Tayip Ağa başını sallar. -Reis Bey der. Senin kanun dediğini ben bilirim. İstersen o kanunu avucunun içine alır, şakalağın köprüsüne kadar şişirir, şişirir atarsın.